3 Aralık 2017 Pazar

Son Gülümseyiş

Bıraktı kendini boğazın serin sularına. Ölümünden saniyeler belki dayanabilirse dakikalar öncesiydi. İşler nasıl bu raddeye kadar gelebilmişti o da anlamamıştı aslında. Bu muydu yani? Vaz mı geçiyordu sonunda her şeyden? Sahi nasıl çıkmıştı ki o köprüye? Onu buraya kadar getiren neydi. Doğru ya. Sevmemişti ki kimse onu. 28 sene boyunca değer görmemişti kimseden. Çığlıklarını duymamıştı hiç kimse, gözlerindeki kederi görmemişti. Yılmıştı platonik aşklardan. En son sevdiği adam da onu sevmemişti zaten.

 Söylemiş miydi ki peki ona onu sevdiğini? 
Söylememişti. 
Ama söylese ne değişecekti ki? 
Zaten kimse sevmemiş, o mu sevecekti bir de? 
Söyleseydi acaba sevdiğini, sever miydi o da? 
Yok canım. Daha neler? Sevdiğini söyleyip kendini küçük mü düşürecekti bir de? Ya dalga geçseydi adam, ya "Sen de kendini sevilecek bir şey mi sanıyorsun" deseydi ya da daha kötüsü ya aslında sevmediği halde seviyorum deyip kullansaydı onu?
 Kullanır mıydı gerçekten?
 Neden kullanmasın ki? Erkek değil miydi?  Her kuyruk sallayanın peşinden gitmezler miydi ki zaten? Oysa Veronica özel olmalıydı, özel hissetmeliydi kendini, sevdiği adam ondan başka kimseyi sevmemeliydi. 
Acaba özel hissettirir miydi o adam? Hiç sormamıştı ki, hiç şans vermemişti ki. Evet her sabah günaydın diyordu, kahvesini getiriyordu, bugün nasıl olduğunu soruyordu, günün sonunda gününün nasıl geçtiğini soruyordu, espriler yapıyordu. Ama bu kadar. Mesela eve gittiğinde de hala düşünüyor muydu Veronica 'yı? Özlüyor muydu onu? Ertesi gün onu yine görmek için sabırsızlanıyor muydu?
 Hayır canım. 
Öyle olsa Veronica hissederdi. Peki ya Veronica' nın onu her gün özlediğini, onun sayesinde işini sevdiğini, sırf onu görmek için her gün işe büyük bir heyecanla gittiğini o adam biliyor muydu ki? Büyük ihtimal anlamıştı. Belki de bu yüzden iyi davranıyordu Veronica 'ya. Belki de Veronica' nın ilgisi hoşuna gidiyordu, bu ilgi değerli hissettiriyordu kendini ve bunu kaybetmek istemiyordu. Veronica da ne aptal kadındı.
 Öyle miydi? 
Aptal mıydı gerçekten? Belki de çok hoş bir kadındı. İş yerindeki diğer bütün kadınlardan daha başarılıydı evet, çok güzel değildi ama kendini alımlı buluyordu ve kendini sevdiren bir kişiliği vardı. Neden o da sevmesindi ki Veronica'yı? Ne eksiği vardı Veronica 'nın diğer kadınlardan?

 Sahi ya annesi bile sevmemişti ki Veronica'yı bir de yabancı bir adam mı sevecekti? Hayatında tanıdığı ilk kadın, ilk insan, rahminde ufacık bir hücreyken onu besleyip büyüten annesi bile dokuz ayın sonunda hemen kurtulmamış mıydı ondan? Hastanede bırakıp kaçmamış mıydı sanki vebadan kaçar gibi? Hiç kucağına almış mıydı acaba? Hiç öpüp kokusunu içine çekmiş miydi? Yoksa öylece yüzüne bile bakmadan çekip gitmiş miydi? Belki de onu gördükten sonra vazgeçmişti Veronica 'dan. Belki de çirkinliği ta o zamandan geliyordu, annesini bile kaçırtacak kadar çirkindi. Bu kadar çirkin bir kadını bir erkek neden sevsindi ki? Üvey annesi belki de sırf bu yüzden ona acıdığı için evlat edinmişti onu. Çocuğu olmuyordu ki zaten. O da kendine bir avuntu arıyordu. Çocuğu olsa hiç seçer miydi Veronica'yı? Hiç alır mıydı kucağına, evine, kalbine? Onun da başka çaresi yoktu ki. Elinde sadece Veronica vardı, mecbur onu sevecekti.
 Mecburiyetten sevecekti işte. Yoksa Veronica'nın sevilecek nesi vardı ki? Zaten hep hissettirmişti bunu ona. Veronica da bu yüzden hep ters düşmüştü zaten üvey annesiyle. O ne söylediyse hep tersini yapmış, onunla her zaman çatışmıştı. 

Acaba??

Acaba bu yüzden mi öyle davranmıştı Veronica 'ya? 
Yoksa seviyordu da Veronica mı sevilmek istemiyordu, o mu izin vermiyordu buna, o mu uzak duruyordu üvey annesinden?
 Yok canım. Olamaz ki böyle bir ihtimal.
 Basbayağı sevmiyordu işte. Öz kızı olsa öyle mi davranırdı? Öz kızı olsa hiç sinirlenir miydi ona, hiç kavga eder miydi onunla? Sevmiyordu işte Veronica'yı. 
O adam da sevmiyordu. 
Hiç kimse sevmiyordu. Hiç kimse ona gerçekten "Seni seviyorum" dememişti, üvey annesi sevdiğini söylemişti bir kaç kez, hayatına giren bir kaç erkek de söylemişti ama doğru söylemiyorlardı ki. Hep kandırıyorlardı Veronica 'yı, sevmedikleri halde seviyorum diyorlardı, umut veriyorlardı, sonra da çekip gidiyorlardı. 
Ama.. 
Bir dakika.. 
Veronica bugüne kadar hiç kimseye "Seni seviyorum" demiş miydi?
 Evet canım, bir keresinde üvey annesi ilkokul gösterisini izledikten sonra sımsıkı sarılmıştı Veronica'ya, Veronica da o zaman "Anne çok s..." 
Hayır. Hayır. Öyle olmamıştı ki. Annesi sımsıkı sarılırken "Anne çok sıktın yeter" demişti. Hayır. Anne bile dememişti, sadece "Çok sıktın" demişti. 
Peki ya Ahmet? Hani şu iş yerindeki adamdan iki önceki sevdiği adam. Nasıl da koşmuştu peşinden Veronica onun, her öğle arasında yemekhanede onun tam karşı masasında oturabilmek için nasıl da koştururdu. Sonra Ahmet de onunla ilgilenmeye başlamıştı, her akşam iş çıkışı birlikte vakit geçiriyorlardı, Ahmet açılmıştı artık Veronica'ya, hatta ilişkileri iyice ilerlemişti. Ama sonra ne olduysa oldu her şey bir anda kötüye gitmişti, aldatmıştı onu Ahmet hem de önüne gelene kur yapan, her gördüğüyle yağ bal olan seviyesiz bir kadınla.
 Hafızasını karıştırdı. Ona da mı hiç sevdiğini söylememişti Veronica? 
Hayır, bu doğru olamazdı. Ahmet e hiç seni seviyorum dememişti, annesine hiç sevdiğini söylememişti ve şimdi o adama da hiç sevdiğini söylemeden sevgi bekliyordu ondan.

 Saniyelerdir gözleri kapalı suda hareketsiz sürüklenen Veronica bir anda açtı gözünü ve çırpınmaya başladı. 
Var gücüyle çırpınıyordu, suya bir batıp bir çıkıyordu, var gücüyle nefes almaya çalışıyordu. Ama ciğerlerine hava yerine daha da fazla su giriyordu sadece. Çırpındıkça tüm kasları ağrımaya başlamıştı. Sevdiğini söylemeden ölmemeliydi. Bir dönüşü olmalıydı bu yolun. Ama ne yazık ki yoktu. O da anlamıştı bunu. Bu sudan çıkışının olmadığını biliyordu. Ama vazgeçmiyordu çırpınmaktan. Hiç değilse bu şekilde son bir kez "Seni seviyorum hayat, senden vazgeçmek istemiyorum" diyordu. Her çırpınışı bugüne kadar dile getiremediği duygularıydı. 
Seni seviyorum anne.
 Seni seviyorum Ahmet. 
Ve seni seviyorum işyerindeki adam. 
Hepinizi çok seviyorum, ölesiye seviyorum. 

Ve artık son çırpınışlarıydı bunlar, son "seni seviyorum" ları. 
Sonunda vermişti son nefesini. Sonunda her şey bitmişti. 

Ve gariptir hayatında ilk defa dudaklarında gerçek bir gülümseme vardı.


https://www.facebook.com/leoyadedimki/

Peki neden Lavinia?

Leo sorar: Peki neden "Lavinia"?

Lavinia: Çünkü kendi içimde hem ölümüm hem de yaşam. Altımda yatan yüzlerce ölü beden güç verir bana, güzellik verir. Ve ben onları unutulmaz kılarım. Sen bilir misin ki Srebrenitsa katliamı benim üstümde dolaşan mavi kelebekler sayesinde ortaya çıkmıştır. Kimbilir belki de sırf bana güzellik vermek için can vermiştir onca insan? Bana kavuşmak için, beni besleyip güzelleştirmek için verilen onca can.. Ve ben bunlardan habersiz açar güzelleşirim. Mavi kelebekler uçuşur üstümde. Aşkla izlerim onları. Altımda yatan, beni besleyen aşktan habersiz.. Benim de lanetim budur belki... Her yerde aşkı ararım, ama benim için canını verenleri görmem. Her yerde sevgiyi ararım, sevildiğimden habersiz.. Bu yüzden ölüm çiçeğiyim belki; uğruna ölüm bile göze alınan ama kendisi bunlardan habersiz sevgisizlikten ölen boynu bükük bir çiçek...

https://www.facebook.com/leoyadedimki/